Amerikalı gökbilimci ve astrobiyolog Car Sagan (1934 – 1996), bilimin daha popüler hale gelmesi için birçok çalışmaya imza attı. Bu çalışmalardan biri de öncesinde TV dizisi yapılan “Kozmos” kitabıdır.
İçinde yaşadığımız evrenin tarihini ve sınırlarını basit ve özet bir şekilde bizimle paylaşan bu kitaptan aldığım aşağıdaki 10 not ile kendinizi ve çevrenizi daha iyi dinlemek ve anlamak adına bir takım ipuçlarına sahip olabilirsiniz:
Eskiler, dünyanın çok yaşlı olduğunu biliyorlardı. Geçmişin derinliklerine göz gezdirmeye çalışmışlardı. Şimdi biz de Kozmos’un, onların tahmin etmiş olamayacakları kadar eski olduğunu biliyoruz. Uzaya çıkıp evreni inceledik ve karanlık bir galaksinin ücra köşesindeki bir yıldızın çevresinde dolanan toz zerreciği üzerinde yaşadığımızı gördük. Uzayın enginliğinde bir zerreciksek çağların enginliğinde de ancak bir anlık zaman içinde yaşıyoruz demektir.
Vücudunuzdaki her hücre, bir zamanlar tek başlarına varlıklarını sürdüren parçaların kendi ortak çıkarları uğruna birleşip oluşturdukları bir çeşit komündür. Ve bizler yüz trilyon hücreden, bir başka deyişle bir “çokluk”tan oluşmuş bulunuyoruz.
Biz insanlar, bir ağaca kıyasla değişik görünmekteyiz. Hiç kuşkusuz dünyayı bir ağacın algıladığından farklı algılarız. Fakat molekülün asıl yapısına bakınca ağaçla insanın kalıtım açısından, nükleik asit kullandıkları görülür. Hücrelerimizin kimyasal yapısını denetleyici enzimler olarak proteinleri kullanmaktayız. İşin daha da anlamlı yanı, nükleik asit bilgisini protein bilgisine çevirmek için insan da, ağaç da, gezegenimizdeki diğer bütün yaratıklar da aynı şifre kalıbını kullanmaktadır. Molekül benzerliği açısından temeldeki bu birlik için yapılabilecek akla uygun açıklama şudur: Ağaç da, insan da, balık da, salyangoz da, kısacası tüm canlı varlıklar, gezegenimizin ilk dönemlerinde tek ve aynı yaşam başlangıcından kaynaklanmışlardır.
Newton: “Beni dünya nasıl görecek, bunu bilemem… Fakat ben kendimi, kocaman bir gerçekler okyanusu önümde keşfedilmemiş dururken, kıyıda kendini oyalayan ve kah daha yumuşak bir taş kah daha güzel bir deniz kabuğu bulan bir çocuk gibi görüyorum.”
Harold Morowitz (Amerikalı biyofizikçi) insanı oluşturan molekül temel taşlarının tümünü kimya laboratuvarlarından satın almaya kalkıştığımız takdirde ne kadar para harcamamız gerektiğini hesaplamış. Bulgulara göre 10 milyon dolara yakın malzeme edermişiz. Belki bu değerimiz açısından sevindirici bir fiyat, ama ne var ki kimya laboratuvarından satın alacağımız bütün molekül yapıtaşlarını bir araya getirip karıştırsak bile kavanozun içinde bir insan yaratamayız.
1634 yılında Hollanda’da yaşayan Descartes’ın bir mektubunda şu görüşlere yer verildiğine şahit oluyoruz: “Galileo’nun yerküremizin Güneş çevresinde döndüğü yolundaki görüşünün Kilise tarafından reddedildiğini biliyorsunuz. Kitabımda ele aldığım konular –bunlar arasında yerkürenin devinimi de vardır- birbirine öylesine bağlıdır ki, bunlardan birinin yanlışlığı ötekini de süpürür. Her ne kadar bu görüşlerimin kesin ve doğru kanıtlı temeller üzerine oturtulduğunu biliyorsam da Kilise’ye karşı gelmek istemem… “İyi yaşamak için göze batmadan yaşamak gerek” sloganıma uygun olarak yaşamımı sürdürmek niyetindeyim.
MÖ 6. Yüzyılda İyonya’da yeni bir kavram, insan türünün büyük düşüncelerinden biri gelişti. Antik İyonyalıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğa’da, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. Doğa olguları hiç de önceden kestirilemez değillerdir. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliğine Kozmos adı verildi.
“Atom” sözcüğünü bulan Demokritos’tur, atom kelimesi Yunanca, “kesilmesi olanaksız” anlamındadır. Atomlar bir maddenin bölünemez zerrecikleridir, o maddeyi daha küçük parçalara bölmemizi engeller. Demokritos her şeyin iç içe yerleşmiş atomlar topluluğundan oluştuğunu söylerdi. “Biz bile atomdan oluşuyoruz,” diye de eklerdi. “Atomdan ve boşluktan başka hiçbir şey yoktur.” Demokritos’a göre, bir elmayı kestiğimizde bıçak atomlar arasındaki boşluklardan geçiyor olmalıydı. Eğer bu boşluklar olmasa atomlara rastlar bıçak içine giremez ve elma kesilmezdi.
Yargısı önceden verilmiş bir düşünce demek, aklın desteğinden yoksun bir otorite kurmak demektir.
Düşüncelerimiz, düşlerimiz ve zihnimizde kurduklarımız, fiziksel bir gerçeğe dayanırlar. Bir düşünce, yüzlerce elektrokimyasal dürtüden oluşur. Nöronlar düzeyine indirgenebilsek, süslü işlemeler gibi karmaşık gelip geçici şekillere tanık olabilirdik. Bu şekillerden biri, çocukluğumuzdaki köy patikasında aldığımız bir leylek kokusunun anısal kıvılcımından geliyor olabilir. Bir başkasıysa, “Eyvah, anahtarlarımı nerede bıraktım?” sorusunun heyecan dalgasından doğmuştur.
Toparlamak gerekirse “Kozmos” kitabı, makro ve mikro ölçekte etrafımızda neler olup bittiğini anlamamıza yardımcı olan ve bakış açımızı genişleten bir modern bilgelik kavramıdır.
“Kozmos” kitabını diğer Modern Bilgelik Kavramları ile bağdaştırmak gerekirse, şu kavramları incelemenizi tavsiye ederim:
Comments