Harvard’lı felsefe profesörü Daniel Klein, henüz yirmili yaşlarındayken daha iyi bir hayat sürebilmek için büyük filozofların eserlerinden kendine notlar çıkarmaya başlar. Yetmişli yaşlarına geldiğinde tutmuş olduğu notlara göz atar ve aradan 50 yıl geçtikten sonra bu notların kendisi için ne anlama geldiğini “Her Keşfettiğimde Değiştiriyorlar Hayatın Anlamını” kitabında toplamaya karar verir.
Bütün ömrünü bilinçli bir şekilde sorgulayarak ve düşünerek geçirmeye çalışmış Daniel Klein’ın, büyük filozofların düşüncelerine kendi yorumlarını da katarak hazırladığı bu kitabından aldığım 10 not ile daha iyi bir hayat sürebilmek için gerekli ipuçlarına ulaşabiliriz:
Epikuros’a göre şu anda sahip olmadığımız şeyleri arzu etmek şu anda sahip olduklarımızdan aldığımız zevki azaltır, hatta yok eder. Ayrıca, şu anda arzu ettiğimiz bir şeyi gerçekten elde ettiğimizi bir an durup düşündüğümüzde, bunun bizi tekrar başladığımız noktaya getireceğini fark ederiz, yani yine başka bir şey isteme noktasına. Bundan çıkan ders şudur: Şimdinin tadını çıkartın – o zaten mümkün olduğu kadar iyi. Bunu Amerikan düşünür ve yazar Ralph Waldo Emerson şu sözleriyle destekliyor: Sürekli olarak hayata hazırlanıyoruz, ama hiç yaşamıyoruz.
Yalnızca oyuncak bile olsa herhangi bir şeyi elde etmeye çabalarsanız, endişesiz yaşama fırsatını kaçırırsınız. Ve Epikuros’a göre endişeden uzak bir yaşam gerçekten mutlu olan tek yaşamdı.
Alman filozof Arthur Schopenhauer’in akılda kalıcı aforizmalarından biri: Her gün küçük bir yaşamdır: Her uyanış ve yataktan kalkış küçük bir doğum, her taze sabah küçük bir gençlik ve yatağa uzanıp her uyuyuş küçük bir ölümdür.
İrlandalı oyun yazarı Oscar Wilde’ın harika vecizesi: Hepimiz aynı bataklıktayız ama bazılarımız yıldızları seyrediyor.
Busby kabul edilmiş kurallara ve dinsel ile toplumsal geleneklere uyarak basit ve rahat bir hayat sürmekten memnundur belki, ama Nietzsche onu böyle bir hayatı seçtiği için zayıf bir karakter olarak niteler. Aslında, der, Busby yaşamını seçmiş falan değil, toplumun kendisine verdiği senaryoyu kabul etmiş, ona uygun yaşıyor. Sürü içgüdüsünden silkinip kurtulamıyor, çünkü bir defa sürünün bir üyesi olduğunun gerçekten bilincinde değil. Kim olduğu ve aslında ne hissettiği ile dürüstçe yüz yüze gelemiyor. Dolayısıyla da, asla tam anlamıyla canlı değil – gerçekten yaşamıyor. Öyleyse, günlerimi Busby gibi yaşamayı gerçekten istiyor muyum?
Mutluluk peşinde koşmak kesin bir çıkmazdır, ama eğer bundan vazgeçerseniz, bir yerlerde çılgınca eğleneceğiniz zamanlar geçirebilirsiniz.
Bugünlerde ben de sık sık, bir bankta oturup her şeyin anlamsızlığı üzerine kafa yormanın bir birinci dünya şımarıklığı olduğunu düşünüyorum. Fotoğraftaki çocuk muhtemelen hiçbir zaman yaşamının anlamı üzerine düşünmeyecek; hayatta kalmak için yeterince yiyecek ve su bulmayı düşünecek. Ama buna rağmen, yaşadığım varoluşsal umutsuzluk dönemi yüzünden kendimi kınamıyorum.
On sekizinci yüzyıl İngiliz empiristi George Berkeley dünyaya ilişkin bütün bilgimizin duyularımız aracılığıyla geldiği, dolayısıyla sonunda gerçekten elimizdeki tek şeyin kafamızın içindeki bu duyu verileri olduğu iddiasını savunur. Berkeley bu düşünceyi özlü ve çarpıcı bir şekilde şöyle ifade eder: Var olmak algılanmaktır.
Yaşamımdan sonra değil sadece, önce de bir sonsuzluk varmış. Nasıl unutmuşum ki ben onu? Çoğu insanın hiçlik karşısında duyduğu dehşette o sonsuzluğun payı yok gibi görünüyor. Hayatımın sonsuza dek sürmesini bütün kalbimle arzu ediyorum, ama doğumumdan önceki sonsuzluğu ıskaladığım gerçeği uykumu bir an bile kaçırmıyor. Bu “önceki” sonsuzluğu dehşetle karşılamayışımın sebebi hayal gücünün yetersizliği mi sadece?
Çağdaş psikoanaliz yazarı ve felsefeci Adam Phillips, modern insanın yaşamadığı hayatlarla çok fazla meşgul olması yüzünden, gerçekte yaşadığı hayatın değerini bilemediğini ileri sürer. Yani sahip olduğumuz deneyimlerden çok sahip olmadığımız deneyimler hakkında daha fazla şey bildiğimizi sanıyoruz. Hayal gücümüzün ürünü olan bu yaşanmamış yaşam, sürdüğümüz yaşamdan daha canlı ve daha önemli hale geliyor. Ve geçmişteki olanaksızlıklar yaşamımızın öyküsü haline geliyor… Yaşamlarımız yaşadığımız yaşamlarla ilgili bitmek bilmez bir travmaya, sürüp giden bir mateme dönüşüyor.
Sonuç olarak, her filozofun kendi penceresinden insanı ve yaşamı anlamaya çalıştığını ve her birinin doğru ve çürütülebilir fikirlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bizim yapmamız gereken ise, hiçbir düşünceye körü körüne bağlanmadan hepsinden yararlanmak ve her an değişime açık olan hayatımızın anlamını başkalarına göre değil kendimize göre belirlemek. Tabi bu noktada tüm büyük filozofların ortak vermeye çalıştığı mesajı kaçırmamamız lazım; şimdide ve farkındalıkla yaşamak. Bu durumu Daniel Klein şöyle özetliyor: biz insanların şimdide ve farkındalıkla yaşamakta büyük zorluk çektiği apaçık ortada. Aksi takdirde niçin bu kadar çok sayıda felsefeci aynı mesajı vermek zorunda hissetsin?
Ek Not: Bu blog yazısını yazarken verdiğim arada Westworld dizisinin 3. sezonunun 6. bölümünü izledim ve William karakteri bu yazıya uygun olarak şu konuşmayı yaptı:
İnsanoğlu boşlukta hızla seyreden bir çamur yığınına tutunmuş incecik bir bakteri katmanı. Bence bir Tanrı olsa, uzun zaman önce bizden vazgeçerdi. Bize bir cennet verdi ama her şeyini tükettik. Bulabildiğimiz bütün enerjiyi bulup yaktık. Tüketip boşalttık, kullanıp yok ettik. Şimdi de yangınımızın küllerine oturmuş gezegende kayda değer ne varsa yok ettikten sonra kendimize “Neden buradayız?” diye soruyoruz. Bence senin yaşama amacın ne, biliyor musun? Çok bariz. Hepimiz gibi sen de dünyaya gezegenimizin entropik ölümünü hızlandırmak için geldin. Kaosa hizmet etmeye geldin.
Daniel Klein’ın bu kitabını Modern Bilgelik Kavramları ile bağdaştırmak gerekirse, şu kavramları incelemenizi tavsiye ederim:
Kommentare