top of page

Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu | Thomas Cathcart & Daniel Klein


Felsefeyi mizah yoluyla ele alan Harvard’lı 2 felsefe profesörü Thomas Catchart ve Daniel Klein, bu kitapta, büyük felsefecilerin referanslarını alarak “yaşamı ve ölümü” felsefespri bir yolla anlamamızı sağlıyor.

“Yaşamın, özellikle de bir gün sona erecek olan bir yaşamın anlamı nedir? Öleceğimizi bilmek yaşamlarımızı nasıl etkiliyor? Sonsuza dek yaşasaydık yaşamın bugün olduğundan tamamen farklı bir anlamı mı olurdu? Bin ya da iki bin yıl yaşadıktan sonra varoluşsal can sıkıntısından bunalıp her şeyin bitmesini mi özlerdik? Ruhlarımız var mı? Varsa bedenlerimiz öldükten sonra yaşamaya devam ediyorlar mı? Neden yapılmış peki bu ruhlar? Sizinki bizimkinden daha mı iyi? Yaşam-ölüm döngüsünü kesen bir başka zamansal boyut var mı? Daima şimdiki anda yaşayarak ‘sonsuza dek yaşamak’ mümkün mü?” sorularını esprili bir yolla cevaplamaya çalışan bu kitaptan aldığım 10 not ile “Yaşam ve Ölüm” kavramları üzerine sahip olduğumuz bakış açılarını genişletebiliriz:

  1. Kendi ölümümüz karşısında durumumuz Ermeni asıllı Amerikalı yazar William Saroyan’ın geride bıraktıklarına yazdığı bir mektubunda belirttiği gibidir: “Herkes ölecek ama ben hep benim için bir istisna yapılabileceğine inanmıştım.

  2. On dokuzuncu yüzyıl Alman filozofu Arthur Schopenhauer’e göre, ölümden kaygılanmak için hiçbir neden yok. Çünkü ölüm, yaşamın nihai hedefi ve amacıdır. Nihai tamamlanma gibi yani!

  3. Felsefespri: Fred ile Clyde yıllar yılı ölümden sonrası hakkında konuşup durmuşlardı. Sonunda şuna karar vermişlerdi: Kim önce ölürse diğerine Cennetin neye benzediğini anlatmak için ulaşmaya çalışacaktı. İlk Fred ölür. Aradan bir yıl geçer. Derken bir gün bir telefon çalar. Clyde telefonu açar; karşısındaki Fred’dir. - “Gerçekten sen misin Fred?” der Clyde heyecanla. - “Evet Clyde Benim.” - “Sesini duymak ne güzel! Unuttun sanmıştım. E, söylesene! Nasıl orası?” – “Valla, inanmayacaksın, Clyde. Kesinlikle muhteşem! Hayatında hiç görmediğin zenginlikteki topraklardan yetişen şahane sebzeler yiyoruz. Sabah kalkıyoruz, mükellef bir kahvaltı ediyor, ardından öğlene kadar sevişiyoruz. Şahane bir öğle yemeğinden sonra dağa bayıra gezmeye çıkıyor, yine sevişiyoruz. Sonra inanılmaz lezzetli bir akşam yemeği yiyor, ardından uyku saati gelene dek yine sevişiyoruz.” – “Tanrım! Cennet şahane bir yer demek!” der Clyde. – “Cennet mi?” der Fred. “Yahu ben Arizona’da bir tavşanım.”

  4. Sanatçı eserinin sonsuza dek yaşayacağını, dolayısıyla kendisinin de –Büyük Sanatçılar panteonunda yer alarak ya da en azından torununun tavan arasındaki bir köşeye koyduğu gün batımı tablosunun sağ alt köşesindeki imzası sayesinde – ölümsüzlüğe erişeceğine inanır. Tabii bir de piyasada en üstte yer alan dünya dinlerinin kutsadığı ölümsüzlük sistemleri var. Bunlar Doğu’da kozmik enerjinin bir parçası olarak yaşamaktan, Batı’da İsa’ya kavuşmak için yelken açmaya kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılır. Daha düşük seviyede ise refah üzerinden ölümsüzlük sistemi vardır. Bu sistem bize her sabah uyanmak için pek havalı bir hedef sunar: Daha fazla para kazanmak. Bu yolla Nihai İflas’ı düşünmemiz gerekmez.

  5. Yirminci yüzyıl kültürel antropoloğu Ernest Becker’a göre neredeyse her uygarlıkta ortak bir ölümsüzlük sistemi gelişmiştir. İşin aslı, bu sistemler kültürün temel işlevidir. Onlar olmazsa hepimiz ölüm-kaygısından kafayı yer ve uygarlığımızı sürdüremez, orman kanunlarına geri dönerdik. Kısacası ölümün inkarı, uygarlığın hayatta kalma stratejisidir!

  6. Alman varoluşçu filozof Martin Heidegger: “Ölümü yaşamıma alır, anlar, kabullenir ve ölümle cesaretle yüzleşirsem kendimi ölüm kaygısından ve yaşamın alçaklığından kurtarırım ve ancak o zaman kendim olmak üzere özgür olurum.”

  7. Bilgelerin vurguladığı nokta, sevenlerimizin ve geride bıraktıklarımızın yüreklerinde ve zihinlerinde yaşamanın çoğumuzun “ölümsüzlük” derken anlatmak istediğine ilişkin önemli bir ölçütü karşılamadığıdır. Burada eksik olan “ebedi ego bilinci”dir. Başkalarının zihinlerinde yaşamaya devam edebilirsiniz, ama bu durumda kendi zihniniz olmayacaktır.

  8. Yirminci yüzyılın büyük filozoflarından Paul Tillich’e göre ebedi yaşam, sonsuz yaşam değil, Ebedi Şimdi’de yaşanan yaşamdı. Sorun, ebedi boyutla teması yitirmemiz, “ayrılamaz” ve umutsuzluğa düşmemizdir ama o, hep oradadır. Burada mesele söz konusu aşkın perspektife erişebilmektir. Hemen, şimdi! Tillich’in varmak istediği nokta; çizgisel zamanın, önce-sonra zamanın, haydi, haftaya görüşürüz şeklinde algıladığımız zamanın dışına sıçramamız gerektiği. Zaman kavramının kendisini – boyut olarak zamanı, düzenleyici ilke olarak zamanı - düşünmeliyiz. Çağdaş filozof Woody Allen şu sözleriyle destekliyor: “Zaman, doğanın her şeyin aynı anda olmasını engelleme yoludur.”

  9. On dokuzuncu yüzyıl Amerikalı filozof ve psikolog William James, şimdiye “sahte şimdi” adını verir. Bundan kastı “şimdi”nin gerçekte var olmamasına rağmen az da olsa bir içeriği ve kısa da olsa bir süresi olduğuna dair sahte hissimizdir. “Şimdi” geçmişle geleceğin kesiştiği yerin sınırından başka bir şey değildir ve ne geçmiş ne de geleceğin gerçekte var oldukları (en azından şimdide) söylenebilir. Kısacası “şimdi” zaman deneyimimizi işaretlemek için kullandığımız öznel bir yapıdan ibarettir.

  10. Viyanalı çok yönlü bilim insanı Manfred Clynes, ömrümüzü en sona saniyeler ekleyerek değil, zaman-bilinçliliğimizi her saniyede daha fazla “an” bulunduracak şekilde hızlandırarak uzatabileceğimizi öne sürüyor.

Sonuç olarak, ister ölüm sizin için bir anlam ifade etmesin, ister öleceğinizden emin olun ve sonrası için planlar yapmaya çalışın, her iki durumda da yaşam ve ölüm kavramlarının, bilinenin çok daha ötesinde derin anlamlara sahip olduğunu söylemek mümkün. Belki de odaklanılması gereken nokta; zamanın şu anında (okurken bile geçmişte kalan “an”) yaşıyor olmamız.

 

Daniel Klein’ın bu kitabını Modern Bilgelik Kavramları ile bağdaştırmak gerekirse, şu kavramları incelemenizi tavsiye ederim:


332 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page