Zaman akıp gidiyor, büyüyoruz, bir işe giriyoruz, evleniyoruz, çocuklarımız oluyor, bizimle birlikte etrafımızdaki kişiler ve nesneler değişiyor, sorumluluklarımız artıyor ve sonra dönüp birbirimize diyoruz ki: “Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.”
Felsefesini erdem ve basit bir hayat inancı üzerine kuran Stoacı filozof Seneca’nın bunun üzerine yazmış olduğu eserlerinden biri olan Yaşamın Kısalığı Üzerine’ den aldığım aşağıdaki 10 not ile bir yaşamın nasıl daha uzun yaşanabileceğini öğrenebiliriz:
Nasıl krallara layık büyük bir mal varlığı kötü bir sahibin eline geçince bir anda dağılır da mütevazı bir mal varlığı iyi birine emanet edilince o kişinin dikkatli iradesiyle artarsa, yaşamımız da kendini iyi düzenleyen biri için oldukça uzundur.
Sonsuza dek yaşayacak gibi yaşıyorsunuz, zayıflığınız aklınıza hiç gelmiyor, şimdiden ne çok zamanın geçip gittiğini göz önünde bulundurmuyorsunuz; bir şeye veya birine adadığınız bir gün son gününüz olabilecekken yaşamınızı, tükenmez, dolu bir kaynaktan geliyormuş gibi harcıyorsunuz.
Her şeyle meşgul olan insan hiçbir şeyi iyi beceremez, örneğin hitabeti ve özgür disiplinleri; ilgisi dağıldığında zihni hiçbir şeyi derinlemesine kavrayamaz, aksine her şeyi sıkıştırılıyormuş gibi dışarı iter.
İnan bana, kendi zamanından çalınmasına izin vermemesi için, o insanın yüce ve insan kusurlarını aşmış olan, seçkin biri olması gerekir; bu sayede yaşamı çok uzun olur, zira ne kadar zamanı olursa olsun kendini tamamen kendisine adar.
“Şu tatil ne zaman gelecek?” diye hayıflanır. Herkes günün yorgunluğuyla yaşamında acele eder ve gelecek arzusuyla çabalar durur. Buna karşılık zamanını kendisi için kullanan insan her gününü son günüymüş gibi düzenler, yarını arzulamaz ve yarından korkmaz.
Şu insanların görüşünden daha aptalca bir şey olabilir mi, hani şu kendi basiretleriyle övünenlerin? Daha iyi yaşayabilmek için sürekli bir şeyle meşguller, yaşamlarını harcayarak yaşam inşa ediyorlar.
“Niçin erteliyorsun?” diyor, “Niçin kendini geri çekiyorsun? Meşgul olmazsan, kaçar gider,” diyor. Tamam ama meşgul olsan da kaçacak, dolayısıyla zamanın çabukluğuna sadece onu kullanırken hızlı olursan yetişebilirsin, tıpkı hiç durmayacak, taşkın bir nehirden suyu çarçabuk içer gibi.
Yaşam üç döneme ayrılır: Geçmiş, şimdi ve gelecek. Şimdi kısa, gelecek şüpheli ve geçmiş kesindir. Geçmişi unutanların, şu anı es geçenlerin ve gelecekten korkanların ömrü çok kısa ve kaygıyla dolu olur. En büyük yaşam engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir.
Bazı insanların inzivası meşguliyetle doludur; evinde, divanında, yalnızlığın ortasında her şeyden uzaklaşmış gibi dursa da, bu sefer kendi kendilerinin canını sıkarlar. Onların bu yaşamına inziva yaşamı değil, boşluktaki meşguliyet denmeli.
İleride bitecek olan şeyler kimseyi mutlu etmez, dolayısıyla kazanmak için çok çalıştıkları şeyleri korumak uğruna daha da çok çalışmak zorunda olan insanların yaşamının sadece en kısa değil, en sefil yaşam olması kaçınılmazdır.
Sonuç olarak, Seneca’ya göre yaşam, doğru yaşandığında insana yetecek kadar uzundur. Düne hapsolarak veya gelecekten endişe duyarak bugüne bir meşguliyet yarattığımızda, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Dolayısıyla, anı yaşamak daha uzun bir yaşam vadeder.
Cemal Süreya’ nın da dediği gibi:
“Hayat kısa kuşlar uçuyor.”
Seneca’nın bu öğretilerini Modern Bilgelik Kavramları ile bağdaştırmak gerekirse, şu kavramları incelemenizi tavsiye ederim:
Comments